Haftanın Kitapları: 11.01.2010

-
Aa
+
a
a
a

Minka Nijhuis

Saddam Yıkılırken Bağdat’ta Bir Aile

çev. Gül Özlen

Kitap Yayınevi, 2009, 172 s.

Bilindiği gibi, kentlerin de kendilerine özgü sesleri vardır. New York için bunun metro uğultusu ve siren sesleri olduğunu söyleyebiliriz ya da Roma için motorsiklet sesi... İstanbul’a, örneğin Orhan Pamuk vapurların sürme iskelelerinin seslerini yakıştırmıştır; İstanbul’u gözlerini kapayarak dinleyen şair içinse sucuların çıngırakları, yükseklerden geçen kuşların çığlıkları, doklardan gelen çekiç sesleri baskındır... Peki, Bağdat’ı hangi sesle özdeşleştirebiliriz?

 

“Uzaktan silah sesleri duyuldu,” cümlesiyle başlıyor kitap. İnsanın yaşadığı kentte, yakından ya da uzaktan duymak istemeyeceği silah seslerini “kanıksamış” berber, hemen kalaşnikofuna sarılır. Ani bir hareketle ön kapının demir parmaklığını çekerek kapıyı kilitler. Müşteriler de hareketlenir; bir anne, iki küçük kızıyla birlikte berber dükkânının arka tarafındaki odaya sığınır, diğerleri oturdukları koltukta daha çok birbirlerine yaklaşırlar... Çeşitli gazeteler ve radyo istasyonları için muhabirlik yapan; daha önce de Kamboçya, Burma, Kosova, Doğu Timor, Afganistan gibi çatışmaların yaşandığı bölgelerde bulunmuş gazeteci yazar Nijhuis de oradadır. Meslektaşları sokaklarda haber peşinde koşarken, kendisinin her şeyden bihaber saç kurutma makinelerinin arasında oluşunu kabullenmek istemez, kızgınlıkla dişlerini sıkmış bir şekilde oturmaktadır. Oysa ki, “en iyi gazetecilik kitabı ödülü”ne aday gösterilecek kitabı Saddam Yıkılırken Bağdat’ta Bir Aile için oradadır, Hala ve kızı Varide ile birlikte.

 

Nijhuis, Amerika’nın Irak’a girmesinin ardından beş yıl boyunca düzenli olarak gittiği Bağdat’ta neler olup bittiğini; Hala, kızı Varide ve Varide’nin aktör kocası Abbas’tan oluşan Bağdatlı bir ailenin günlük hayatına katılarak, onların yaşadıklarından yola çıkarak gözler önüne seriyor: Hayatlarının (sokağa çıkma yasaklarıyla, can güvenliği endişesiyle vb) nasıl mecburen monotonlaştığını, yeniden inşa etmek zorunda kaldıkları günlük hayatlarındaki en ufak bir aksamadan duydukları endişeyi... Çatışmalarla, saldırılarla, sürekli bir tedirginlikle iç içe geçmiş, insanın kendi arabasıyla şehrin içinde dolaşmasının, alışverişe çıkmasının dahi neşeli ve isyankâr bir havaya soktuğu hayatları okuyoruz Saddam Yıkılırken Bağdat’ta Bir Aile’de. Amerika işgali sonrası Bağdat’taki ve elbette Irak’ın genelindeki olayları dünya basınından çeşitli yayın organları vasıtasıyla takip ettik, takip etmeye de devam ediyoruz. Ancak edindiğimiz bu bilgiler daha çok büyük fotoğrafa yönelik, gelişmelere yaklaşımlar ağırlıklı olarak idari anlamda; Nijhuis’in ayrıntılara inen kitabı, bu yüzden önemli bir çalışma. 

Hannah Arendt

Kötülüğün Sıradanlığı:

Adolf Eichmann Kudüs’te

çev. Özge Çelik

Metis Yayınları, 2009, 315 s.

Nazi Almanya’sı döneminde milyonlarca Yahudinin toplama kamplarına, bir başka deyişle ölüme gönderilmesinden sorumlu Adolf Eichmann, 1960’ta Buenos Aires’te yakalanıp İsrail’e getirilmiş ve yaklaşık bir yıl sonra Kudüs Bölge Mahkemesine çıkarılmıştı. Siyaset bilimci Arendt, işte bu yargı sürecini ele alıyor kitabında; ama aynı zamanda, o süreçte duruşma salonu dışında neler yaşandığını, Eichmann’ın savaş esnasında üstlendiği rolü ve neler yaptığını, ünlü Nürnberg Duruşmalarında neler olduğunu da okuyoruz.

Aydın Osman ErkanBaşımı Kafkasya’ya Çevir:Osman Ferit Paşa’nın Hayatıçev. Güniz BüyüktürÇitlembik Yayınları, 2009, 287 s.

 

Aydın Osman Erkan, ailesine ve Kafkasya’ya dair olayları dinleyerek yetişmiş. Başımı Kafkasya’ya Çevir’de, bu “sözlü arşiv”e, bir kısmı kendisine miras kalan özel mektupları, belgeleri, kitapları, fotoğrafları ve elbette anılarını da ekleyerek büyükbabasının ve ailesinin yaşadıklarını gözler önüne seriyor. Kafkasya’da ve Osmanlı ordusunda önemli başarılara imza atmış Osman Ferit Paşa’nın biyografisi olan kitap, kuşkusuz, Kafkasya ve Osmanlı tarihlerinin belli bir dönemine de ışık tutuyor.